İNGİLİZCE , TÜRKİYE’de İNGİLİZCE EĞİTİMİNİN SORUNLARI  

İngilizce , Türkiye’de İngilizce Eğitimi hakkında Bilgi

1 –   İngilizce Özel ders ( Bireysel – İngilizce Özel ders )
2 –   İngilizce Özel ders – 4 kişilik gruplarla yapılan  İngilizce Özel ders )

Yıllarca İstanbul da ki devlet okullarında  İngilizce  dersi öğretmenliği yaptıktan sonra özel İngilizce dersi vermeye başladım. Okullarda İngilizce dersi önemsenmez İngilizce , Türkiyede İngilizce Eğitiminde neden İngilizce öğretilemez şeklindeki düşüncelerime bu makale bir çözüm getirdi ve İngilizce , Türkiyede İngilizce Eğitimi tamamen burada belirtilen aksaklıklara katılıyorum. Sizlerde okuyun bakalım siz ne düşüneceksiniz bu konuda . Saygılar

( Makale Kısaltılarak verilmektedir )

Çalışmadan, öğrenmeden, yorulmadan, ilmini yapmadan kafadan atarak, sallayarak İngilizce ÖĞRETİLEMEZ!..

Türkiye’de İngilizce Eğitimi konusuna öncelikle hoş geldiniz ve de Türkiye’de İngilizce Eğitimi konuşmalarına sefalar getirdiniz. Bu sitede okuyacaklarınız, yıllardır söylenmeyen, herkesin dile getirmekten çekindiği ancak dile getirilmek zorunda olunan acı gerçekler olacak.

BİZLER Türkiye’de İngilizce Eğitimi veren İngilizce hocalarıyız. Her zaman hep doğrunun yanında olduk. Söyleyeceklerimiz bir öz eleştirinin yanı sıra TÜRKİYE’DEKİ, OLMAYAN, yapılamayan, bütün imkânlar, teknoloji olmasına rağmen başarılamayan Yabancı dil eğitimi üzerine olacak. Öncelikle O kocaman çuvaldızı Türkiyede İngilizce Eğitimi konusunda kendimize batıracağız, sonra da bu ortamdan kâr sağlamaya çalışanlara.

Türkiyede İngilizce eğitimi ile insanlarımız anaokulunda, ilkokulda tanışıyorlar. Yaş 4, 5, 8, 9. O yaşta başlayan eğitim, üniversite bitene hatta yüksek lisans, doktora yapana hatta prof. olana kadar devam ediyor. Yani hayatımızın her evresinde yabancı dille karşı karşıyayız. Onu sevmemek gibi bir lüksümüz de yok artık. Yabancı dil yoksa EKMEK, İŞ de yok. Hayatın her alanında artık bir yabancı dil var. ÖĞRENMEK ZORUNDAYIZ.

Aslında buraya kadar her şey normal. İnsanın bir yabancı dil öğrenmesinin neresi kötü olabilir! Hatta mümkün olsa da küçük yaşlardan itibaren iki yabancı dili aynı anda öğrenebilsek.
Şimdi gelelim işin vahim ve çağ dışı, eski, kokuşmuş tarafına. İlköğretim, lise ve dengi okullarda İngilizce öğreten öğretmenden, üniversitelerde öğretim elemanı olup yabancı dil öğreten kişiye hatta prof hocalarıma.

Bilmeyen bir insan bu ülkede yabancı dilin çok iyi öğretildiğini falan düşünebilir. Ancak biz şunu çok iyi biliyoruz ki TÜRKİYE, çocuklarına, insanına YABANCI DİL ÖĞRETME FAKİRİDİR. Biz  İngilizce öğretmeni olarak yabancı dil öğretme özürlüyüz. NEDEN mi? ANLATALIM.

 

Bakanlık kendi başına iş yapıyor, öğretmen kendi başına. Bakanlık 40 sene önce iki tane torpille seçilmiş İngilizce öğretmenin yazdığı şu an artık modası geçmiş , tarihe karışmış ve  eskimiş günün şartlarına uymayan bir kitabı orta öğretim kurumlarında diretmeyle okutuyor. Bu şu demektir. Dildeki gelişmelere ayak uydurmayın. CD, TV, yardımcı kaynak kullanmayın ve sadece 40-50 sayfalık dili ağır, kelimeleri yenilenmemiş bir rezil kitabı alın ve sadece öğretmen vasıtasıyla öğrencilerimize öğretin. Sadece tahtaya bir iki şey yazın, zamanı doldurun, öğrenciyle problem yaşamayın yeter. Zaten öğretmen de bu şekilde yetiştirildiği için, o öğretmenden şunları bekleyemeyeceksiniz.

İngilizce konuşabilmesini, CD, TV, teyp kullanmasını, bilgisayarda enteraktif CD’lerle ders işlemesini, sözlük kullanabilmesini, kelimeleri doğru düzgün telaffuz etmesini, İngiliz edebiyatı hakkında bilgisi olmasını vesaire vesaire.

Ancak şunları bekleyebilirsiniz. Normal şartlarda bir ilkokul ve lise düzeyindeki öğrencilere yetecek kadar dilbilgisi öğretebilmeyi. Bazı arkadaşlarımız feryat figan edebilir, olur mu diye ama maalesef acı gerçek bu. Bazıları dershanelerde, sınıflarda öğrencilerini sadece YDS’ye hazırladıkları için onları test manyağından başka bir şey yapmazken, bazıları da derste bırakın okuma, dinleme, konuşma, yazma dersleri yapmayı o kitaptaki bilgileri dahi öğrenciye aktaramıyor.

Peki bu durumda bu Ülkedeki yabancı dil öğretmenleri ne yapıyor? Koskoca bir hiç. Şimdi olayın bizim tarafımızdan görünen tarafına gelelim. Öğrenci kalitesi iyi mi ki, kullanılan kaynaklar iyi mi ki, yeterli ders saati var mı ki, maaşlar yeterli mi ki? Ne kadar maaş o kadar karşılık!
İşin daha vahim boyutuna gelelim. DİL KURSLARI. Zaten okulda İngilizce öğrenmek bir mucize. O mucize de gerçekleşmediği için insanlar dil kurslarına akın ediyor. Hangi dil kursuna gitsem acaba?, hangisi iyi acaba? Bazıları fiyat kırıyor öğrenci çekiyor, bazıları yabancı hoca getirtiyor göz boyuyor, bazıları eş dost işi ve böylece başlıyor yalan bir macera daha. Yaş olmuş bilmem kaç ama hala tek kelime İngilizce konuşmak yok. Varsa yoksa grammar çözmek, kelime ezberlemek. Zaten yabancı dilde geri olduğumuz için derste sıranın bana gelmesini bile istemem çünkü bu güne kadar kendi ses tonuma alışmamışım ki, hiç okumamış, dinlememiş tekrar etmemişim ki! Kendi ses tonum bana yabancı geliyor. Yanlış söyleyip de rezil mi olayım? Mantık aynı ama yaş artık çok geç olmaya başladı. Yani dil kursları da tam bir fiyasko!

 

Son şans kaldı, özel ders. Onu da kimler veriyor? Bazı hocaların isimleri çıkmıştır: Bu iyi, bu kötü diye. Acaba bunlar neye göre iyi, neye göre kötü? Hocanın hangi kalitesi iyi olmasına sebep? TABİKİ SADECE GRAMMAR. Biraz detaya giriyordur hoca, gerisi tamam. YA DİĞER BECERİLERE NE OLDU? Okuma, yazma, dinleme, konuşma! Aman boş ver iyi işte! Bir hocada olması gereken vasıfları bilmediğimiz için iyi diyorlarsa iyidir herhalde, arkadaşım bana kazık atmaz (öyle mi acaba?) O öğretmen ya bir dershanede çalışıyor, öğrencilerini test manyağı yapıyordur ya da şans eseri Anadolu lisesinde veya özel okulda çalışıyordur. İlk ders başlar ve yine başa dönersiniz. Yine grammar, hep grammar, sonsuza kadar grammar.

VE BU ÜLKENİN EVLADI ONUN İÇİNDİR Kİ BU İNGİLİZCEYİ KENDİ BİLGİSİZLİĞİ, İNSANLARA KÖRÜ KÖRÜNE İNANMASI VE BİZ İNGİLİZCE ÖĞRETMENLERİNİN ÖĞRETİM KALİTESİNİN FAKİRLİĞİ VE UMURSAMAZLIĞI YÜZÜNDEN ÖĞRENEMEYECEK.

Lütfen kimse ben dil kursuna gidiyorum, özel ders alıyorum diyerek İngilizce öğreneceğim diye sevinmesin çünkü öğrenemeyecek. Belki ağır konuşuyoruz ama artık söylenmesi gerekiyor. Nereye kadar susacağız bilmiyorum. Biz hiç dil kursuna gidip de İngilizce öğrenen görmedik. GÖRMEYECEĞİZ DE. ORADAKİ EĞİTİM DENİLEN KANDIRMACA DA AYNI. Bakınız, biz bunlardan bahsederken sadece Türkiye’de olan olayın yüzde 99’undan bahsediyoruz. Mükemmel derecede İngilizce bilgisi olan, mükemmel öğreten öğretmenler ve kurslar da yok demiyoruz. Ama yetmiyor işte.
Yüzde 99 böyleyken iyiler azınlıkta kaldığı sürece bu iş yine aynı. Mükemmel öğretenler ne mi yapıyor? Öncelikle öğrencisinin İngilizcede nasıl olduğunu anlıyor, İngilizce öğrenme amaçlarını öğreniyor, ona göre program hazırlıyor ve ilk derste asla derse başlamayıp İngilizce hakkında öğrenciyi bilgilendiriyordur.

Öğrenciyi test manyağı yapmaktan ziyade ona dili kullanmasını öğretiyordur, en önemli şeye doğru telaffuza çok dikkat ediyordur. Pratik yaptırıyordur, CD, laptop, TV, kaset kullanarak kursiyerin şu ana kadar alıştırılmamış kulağını İngilizceye alıştırıyordur. Öğrenciye yanlış yapma fırsatı tanıyıp, yanlışları düzeltip yenileriyle ve doğrularıyla değiştirmesini sağlıyordur.

Anlamsızca onlarca kelimeyi ezberletmekten ziyade az öz ve doğru kullanabileceği kelimeler öğretiyordur. Okutma dersleri yapıp dilini konuşmaya alıştırıyordur. Yazma dersleri yapıp kelime hâkimiyeti kazandırıyordur. EN ÖNEMLİSİ, İNGİLİZCE ÖĞRETMENLERİNİN DAHİ KULLANMAYA TENEZZÜL ETMEDİĞİ (çoğunun tam anlamıyla bilmediği) SÖZLÜK KULLANMA BECERİSİNİ ÖĞRETİYORDUR. SÖZLÜK BİLGİSİ VERİYORDUR.
Bugüne kadar öğrenmiş olduğu grammarle bir yere varamadığını gören öğrenciye zaten bunlar çok zevkli gelecek ve işte öğrenme o zaman başlayacaktır. DUYACAK, SÖYLEYECEK, GÖRECEK, YAZACAK, OKUYACAK. ZATEN BUNLAR OLDUĞUNDA ÖĞRENME OTOMATİK OLARAK DEVEREYE GİRECEKTİR, SİZ İSTEMESENİZ DE. Ve son olarak da işin can alıcı noktasına geliyoruz. İyi öğretmen öğrencisine konuşma alfabesini öğretme cesareti olan öğretmendir. Belki bazılarınız okuma alfabesi de neymiş bunu ilk defa duyuyoruz diyebilirsiniz.

Tek haklı var: Akıldan, bilimden ve sözlükten ayrılmayan. Hangisi sorunsuz dili konuşabiliyorsa, takılmadan anlaşabiliyorsa, acaba mı demiyorsa, dinlediğinde anlamadım demiyorsa yani basit ve anlaşılırsa o. Diğer öğretmenim de her zaman bir yerlere saklanmaya mahkum olarak kalacak ta ki bu alfabeyi öğrenip kendinin yanlış olduğunu kabul edip kendini düzeltene kadar. IPA’sız, OKUMA ALFABESİ OLMADAN öğretilmeye çalışılan, pratik yaptırılmayan, dinleme derslerinin tarih olduğu, okuma derslerinin hiç yapılmadığı, video derslerinin öldüğü bir İngilizce, rezil olmaya, UNUTULMAYA mahkûmdur.

Bu yüzdendir ki siz, İngilizce konuşamıyorum diye üzülmeyin. Zaten kimse konuşamıyor. Böyle giderse de 100 yıl geçse kimse konuşamaz.

Şimdi soralım size acaba YANILIYOR MUYUZ? Ve ekleyelim, siz İngilizce konuşamazsınız! İşte bu yüzden. Neden acaba hiç kimse hesap sormuyor. Neden acaba hiç kimsenin gıkı çıkmıyor? Yazık değil mi size?, onca emeğe, onca paraya, onca yıla? 35-40-50 yaşına gelmişsiniz ve hala 3 kelimeyi bir araya getirip İngilizce konuşamıyorsunuz ama sorsak en iyi üniversitenin, en iyi bölümünden mezunsunuz. Niye bu tezatlık? Üstelik bir de yüksek lisans yapıyorsunuz, yaptınız ama hala yabancı dilin peşinde köle olmuşsunuz. Ama diğer yandan Iraklı 8 yaşında fakir, sefil, okumaya yeni başlamış bir çocuk CNN muhabiriyle çatır çatır İngilizce konuşuyor. Duraksamadan, korkmadan, utanmadan! Bir çoban da öyle, bir bakkal da! Ama siz koskoca bir yönetici, belki de müdürsünüz. Ya siz konuşabiliyor musunuz? Kocaman bir hayır tabi ki!

Bırakın, boş verin böyle öğrenmeye devam edecekseniz öğrenmeyin daha iyi! En azından öğrenemiyorum diye kendinize eziyet etmezsiniz. Bu kadar kolay bir dili zaten ancak biz TÜRKLER zor ve içinden çıkılmaz hale getirebiliriz.

CUMHURBAŞKANIMIN, BAŞBAKANIMIN, BAKANLARIMIN, MİLLETVEKİLLERİMİN, BÜROKRATLARIN bile İngilizce konuşamayıp yanına İngilizceden az anlayan bir tercümanı aldığı bu ülkede; hâkimi, savcısı, öğretmeni, avukatı, profesörü, müdürü, yöneticisi İngilizce konuşamamış çok mu?

Şimdi de bir vatandaş olarak konuşalım. Evet, biz dili konuşamıyoruz ama öğrettiniz de mi öğrenemedik?
Ve şu an iyi ki buradasınız. İnanın bize hayatta yaptığınız en iyi iş bu olacak. Neden mi? Çünkü bugünden itibaren şu ana kadar başaramadığımız, geceleri uykumuza giren, kâbusumuz, olan güzel okuyamadığımız, dinlesek de anlayamadığımız, konuşamadığımız, konuşsak da derdimizi anlatamadığımız, yazamadığımız, sürekli unuttuğumuz, unutmasak da doğru düzgün telaffuz edemediğimiz, başımızın belası, hayatımızı karartan İngilizceyi anlamaya, doğru telaffuz etmeye, doğru konuşmaya ve çözmeye başlayacaksınız.

“DOĞRU ve GÜZEL TELAFFUZ İngilizcede öyle etkili bir hazine ve güçtür ki ona sahip olana neredeyse her kapıyı açar.”The power to pronounce’’ Bu İngilizce neymiş böyle ki biz sadece Türkiye’de yaşayan Türkler beceremiyoruz u dili öğrenmesini, konuşmasını? Ve bu dil neymiş ki bizim ulusumuz hariç herkese kolay geliyor? Çoğumuz hayatımızın bir çok döneminde yeter artık bıktım şu İngilizceyi öğrenememekten, öğrenemediğim için de işe girememekten, bunca yıl eğitim almama rağmen arkadaşımla bile anlaşamamaktan diyoruz.

Acaba gerçekten siz mi öğrenemiyorsunuz bu dili, yoksa biz mi öğretemiyoruz? Biz diyoruz ki! Gelin kendinize bir iyilik yapın ve hayatınız değişsin.

Nasıl mı? Peki başlayalım o zaman.
Evet, iddia ediyoruz “bu yöntemle” Siz İNGİLİZCE KONUŞAMAZSINIZ! Dinlediğinizi anlayamazsınız! Yazamazsınız! Güzel Okuyamazsınız! Doğru dürüst telaffuz edemezsiniz!”
“bizim de bir sözümüz var”

 

“Siz dil öğretenleri olarak, bizlere İngilizceyi ilkokuldan üniversiteye, yüksek lisansı, doktorayı bitirene kadar sadece dilbilgisi olarak öğretmeye çalışırsanız ve de asla öğretmeyi başaramazsanız. Öğretmek için sürekli ısrar ederseniz, pratik yaptırmayıp hep yazdırırsanız, düzgün ve kuralına göre okutmayıp, dinletmeyip, konuşturmayıp, hep tahtadan not kopyalattırırsanız, hiç video dersi yapmayıp, sözlük kullandırmayıp siz de sınıflarda hiç konuşmazsanız, konuştuğunuzda da sürekli telaffuz hatası yapıp, kötü İngilizce konuşup, bilmediğiniz kelimelerin okunuşlarını uydurup yabancı yayınları (BBC-CNN) anlamamıza engel olur zorlaştırırsanız; zaten biz de biliyoruz ki yüz yıl da geçse bu dili konuşamayız, konuşmayı başaramayız, zaten de konuşamayacağız da. “İngilizce konuşmayı öğrettiniz de acaba biz mi öğrenmedik? Varsa yoksa dilbilgisi anlattınız, onu da anlatmayı başaramadınız. Eğer amacınız dilbilgisi öğretmekse onu da hatırlamıyoruz. Yani yine başaramadınız.”

Sizlerin İngilizceyi anlayamama fobisini tarihe gömebilirsiniz dersek ne dersiniz? Neden bu ülkenin evladına doğru dürüst İngilizce öğretmiyorsunuz? Neden bu ülkenin evladı profesör olsa dahi İngilizce konuşamıyor? Neden bu ülkenin evladı İngilizceyle hep problemli? Ve neden bu ülkenin bazı evlatları sokak İngilizcesiyle üniversite mezunu İngilizce öğretmeninden, doktorasını yapmış hekimden, birçok eseri yayınlanmış Prof’tan daha iyi İngilizce konuşabiliyor?

Siz buna cevap mı arıyorsunuz? Çok fazla aramanıza gerek yok. İşte size iki kısa ve net cevap: Bir, sokakta turistle konuşan genç eğer beş kelime biliyorsa o kelimeleri gerçekten doğru telaffuz ediyor. İki, o genç o kelimeleri kullanmaktan korkmuyor. İşte bütün cevap bu. Ama benim İngilizce öğretmenim dahi İngilizce konuşmaktan, konuşturmaktan, pratik yaptırmaktan aciz veya çekiniyor. Ve yetiştirdiği nesil de aynı kendisi gibi konuşamaz oluyor. İşte bu yüzden de doktorum, hâkimim, savcım, polisim, hemşirem, öğretim elemanlarım, proflarım ve DEVLET erkanım, millet vekilim, başbakanım, ve de DEVLETİMİN EN YÜCESİ REİSİCUMHURum, CUMHURBAŞKANım İngilizce konuşamıyor, dinlediğini anlayamıyor. Yanında sürekli birilerini gezdiriyor. Ama bu çok yaralayıcı birşey. Ben İngilizce öğretmeni olarak doğru düzgün öğretseydim, şu an Cumhurbaşkanım ve oraya mesleğini yazdığım tüm arkadaşlarım İngilizce konuşabiliyor olacaktı. En azından anlayabileceklerdi. 15 yaşındaki bir Afganlı, İranlı, Iraklı veya Japon çocuğu bizden çok mu akıllı ki CNN veya BBC muhabiriyle herhangi bir tercümana veya yardıma ihtiyaç duymaksızın sohbet edebiliyor veya onların sorularını cevaplandırabiliyor? İşte hepsi bizim suçumuz. Suç ortak, hem sizde hem bizde. Doğru düzgün öğrettiler de siz mi öğrenmediniz yoksa onlar mı öğretemedi? Şimdi düşünme ve karar verme sırası sizde.

Şu an 70 milyon kişinin çoğunluğunun bu dille problemi varken ilköğretimlerde ve liselerde ders saatleri azaltılmaya devam ediyor. Artı bizim lise yıllarımızda (1983-1987) okutulan ve son derece geri kalmış çağ dışı günümüze uyarlanmamış ve sadece kitap yok denmesin diye yazılmış olan kitap hala okutulmaya çalışılıyor. Ve böyle olunca da Türk insanın İngilizceyle olan problemi SONSUZA KADAR DEVAM EDECEK.
Milli Eğitim Bakanlığı İngilizce Öğretimini PRATİĞE VE DOĞRU TELAFFUZA dayandırmadığı sürece

Ama , her şeyin çözümü olduğu gibi bunun da çözümü çok kolay. Sadece TELAFFUZ ALFABESİNİ doğru düzgün öğrenmek ve ona göre konuşmak. Her kim ne derse desin, güzel İngilizceyi konuşmaya, anlamaya başladığınızda ne demek istediğimizi anlayacaksınız. Şüpheniz olmasın.
Artık insanların, sürekli biz İngilizceyi doğru düzgün öğrenemiyoruz, yıllardır sadece dilbilgisi öğretilmeye çalışılıyor ama olmuyor, konuşamıyoruz, yazamıyoruz, dinlediğimizi anlayamıyoruz, iyi telaffuz edemiyoruz feryatlarına bir çözüm için buradayız ve artık bu İngilizce korkusunu ortadan kaldırmak, yok etmek istiyoruz.

 

İngilizce , Türkiyede İngilizce EğitimiSize bir soru sorsak ve acaba desek.
Size hiç mi tuhaf ya da garip gelmiyor, Türkiye’deki tek hâkim yabancı dilin İngilizce olmasına rağmen Türkiye’deki halkın % 99’u bu dili (güzel) konuşamıyor, yeterince yazamıyor, düzgün okuyamıyor ve de dinlediğini anlayamıyor. Ama dünyadaki herhangi bir ulusa mensup çocuk hiç zorlanmadan bunu yapabiliyor. Acaba biz onlardan çok mu geriyiz? Ya da dünya üzerinde bir tek biz mi öğretemiyoruz bu İNGİLİZCE konuşmayı, dinlediğini anlamayı yada doğru düzgün okumayı? Biz bu kadar geri bir ülke miyiz? Hayatımızda, okullarımızda, kurslarımızda, iş yerlerimizde o kadar yoğun olarak İngilizceyle iç içe bir ülkeyiz ama nedense üniversiteyi bitirip hayata atılsak ve hatta yüksek lisans, doktora yapsak dahi İngilizce konuşamıyoruz. Ama birer grammar (dilbilgisi-sınavlar için) profesörü olmuşuz. Peki bu grammar neden hiç yardım etmiyor sizin İngilizce konuşmanıza? Bu İngilizce neymiş ki biz bu dili konuşamıyoruz, biz hayretler içerisindeyiz? Bu kadarına da pes vallahi!

Bunun bir tek açıklaması olabilir: İngilizce öğretmeyi bilmiyoruz. Evet aynen öyle. İngilizce nasıl öğretilir haberimiz yok. Varsa yoksa tahtaya yazmak ve onları not tutturmak. Biz ancak yazarız ve de grammar öğreniriz. Ve de kimse bu öğretim şekliyle zaten İngilizce konuşmayı beklemesin. Ama her şeyin bir çözümü olduğu gibi inanıyoruz ve de biliyoruz ki bunun da çok basit bir çözümü var. İşte bunu anlatmak ve buna çözüm yolları üretmek için bu işe koyulduk. Ama siz de bize yardımcı olur musunuz? Tek şeyi kabul ediyoruz. Asla geriye bakmadan, asla geçmişimizi unutmadan daima yeniye daima ileriye. Gelecek iyi eğitilmiş yavrularımızla muhteşem olacak, buna sonsuz inancımız var. Bizleri alt etmek isteyenleri ancak onlardan daha iyi olarak yenebiliriz. Dili en iyi siz bilin ki herkes sizi örnek alsın. Siz başkasının izinden gitmeyin. Bir başkasının izinden gitmek kolaydır, ama iz bırakmak zordur. Ayrıntılar sizi her zaman farklı yapar.

 

Nasıl mı yapmayı düşünüyoruz?
Şunu da çok iyi biliyoruz ki sadece dilbilgisi ezberletilerek İngilizce öğrenilemez. İyi İngilizce, ancak ve sadece eğer iyi bir dilbilgisi yanında dört beceriyle (okuma-yazma-dinleme ve konuşma) ve de iyi telaffuzla desteklenirse kaliteli bir şekilde öğretilebilir. Yoksa yine yıllardır öğretildiği şekilde devam edilirse öğrenilecek dilbilgisi (grammar) her zaman olduğu gibi bir müddet sonra unutulur ve aynı yere, tekrar başa dönülür.

Elbette ki İngilizce dilbilgisi kurallarını iyi bilmek konuşmanın, yazmanın kalitesini üst seviyeye çıkarır. Ancak sadece dilbilgisini bilmek İngilizce konuşmaya yetmiyor işte. Onu pratik yaparak, kullanarak geliştirmezseniz istediğiniz kadar dilbilgisi öğrenin hiç fark etmez. İngilizce konuşmaya başlayacağımızda, oluşturulacak her cümlenin dilbilgisi yapısına tamamen uydurulmak istenmesi, dili konuşamamamızın nedenlerinin en önemlisi. Ama şu da bir gerçek ki pek çok eğitimsiz Avrupa ülkesi vatandaşı ve de diğer ülke vatandaşları da dil bilgisini hiç ya da çok az bilmelerine rağmen, onlarda dil bilgisine uyayım korkusu yok. Çünkü onlar biliyor ki konuşmayı öğrenmek için insanların bol bol yanlış yapmaya hakkı var. Onlar da bu hakkı kullanıp önce yanlış konuşuyor sonra düzeltiyor. Dünyanın pek çok ülkesi de İngilizce öğretiyor ama hiçbirisi dil bilgisini öğretip diğer becerileri öğretmemezlik yapmıyor. Ama bizim ülkemizde sanki herkes akademik kariyer yapacakmış gibi sürekli di lbilgisi öğretiliyor, sürekli yazılı veya test sınavı yapılıyor. Peki nerede kaldı diğer beceriler? Nerede kaldı KONUŞMA-YAZMA-OKUMA-DİNLEME? Hep yaz, hep yaz, nereye kadar? Hayat bitti, yıllardır yaza yaza öğrenmek için! Olmuyor işte, yazarak konuşulmuyor, test çözerek, benden sonra tekrar et diyerek konuşulmuyor. Daha öğrenemedik mi acaba bunu? Daha kaç onlarca yıl feda etmemiz gerekiyor gerçeği görmek için? Yazık artık biraz da konuşsunlar lütfen! İyi konuşmaktan da vazgeçtik bari derdini anlatabilecek kadar konuşabilsinler. Onlar hazır konuşmaya ama biz hazır mıyız acaba onları konuşturmaya. Yani çoğu zaman dil bilgisini bilmek de işe yaramıyor. Dili konuşmak, konuşabilmek ve hatta iyi konuşabilmek ayrı bir yetenektir. Ve de geliştirilmezse körelir gider. Yine siz konuşamıyor olursunuz.

Acaba başkalarının dilini yanlış öğretmeye hakkımız var mı? Ya da Türkçe yurt dışında veya yurt içinde yanlış öğretilse hoşumuza gider mi?

Nasıl devam edeceğiz peki?
Tek amacımız var: Doğru, güzel, iyi İngilizce. Herkesin anlayabileceği doğru İngilizce. Hangi aksanı öğrenmek isterseniz isteyin ama doğru konuşun, doğru söyleyin ve doğru öğrenin. Bölümlerimizde aradığınız çoğu şeyi bulacaksınız. Bulamadıklarınızı bize yazarak öğrenebilirsiniz. Size yardım için buradayız.

Peki bize neden güvenesiniz ki?

Yıllardır İngilizce öğreniyorsunuz(!) Hayır öğrenmiyorsunuz. Sadece öğreten tahtaya kelime ve diL bilgisi kurallarını yazıyor ve de siz onları not alıyorsunuz. Bu hep böyle olmuştur. Dil, konuşarak, dinleyerek, yazarak, okuyarak desteklenmediğinde öğrenilemez. Ne mi öğrenirsiniz? Sadece, sizi sınavdan geçirecek notu alacak kuralları? Peki o zaman konuşamıyorum, anlayamıyorum feryatları neden? Amaç dil bilgisi öğrenmekse, bunu kendi başınıza da yapabilirsiniz. Kitabını alıp çalışırsınız ama yine konuşamazsın.

Biz diyoruz ki!

İngilizce , Türkiyede İngilizce Eğitimi
Hadi gelin kendinize bir iyilik yapın. Size İngilizcenin gerçekten çok masum ve korkulmayacak bir şey olduğunu, onu zor yapanın biz İngilizce öğretenleri olduğunu kanıtlamamıza izin verin. Ve hatta size şu an dahi İngilizce öğreten öğreteninizin ne durumda olduğu hakkında bilginiz olmasını sağlayın. Acaba gerçekten kaliteli kitaplar mı kullanıyor? Acaba nasıl öğretiyor? Acaba okuması, konuşması doğru mu? Yoksa uydurmaya mı çalışıyor? Size öğrettiği kelimelerle BBC’yi, Kasetleri, Şarkıları anlayabiliyor musunuz? Yoksa onun söylediği kelimelerle BBC, CNN ayrı dünyalarda mı geziyorlar? Acaba öğretmeniniz hiç kaliteli sözlük kullanıyor mu? Yoksa hep kendisi söyleyip kendisi mi haklı çıkıyor? Ya da sözlüğe inanmıyor mu?

Artık size İngilizce öğretenin yanlış telaffuz etme zamanı, yanlış söyleme, yanlış yönlendirme zamanı sona eriyor. Artık siz karar verin. Acaba hocam doğru mu yanlış mı?

Dili öğreten bir insanın dili öğretirken yanlış yapmaması ve yanlış yapmaktan çekinmesi gerekir? Çünkü öğrettiği insanın yaşı ilerlediğinde, yanlışı düzeltme şansı olmayabilir. Bu yüzden öğrenen insana, yanlış öğreterek kıymayın.

Biz İngilizce öğretenleri çoğu zaman birbirimizin bilgilerini beğenmeyiz. Neden çünkü herkes kendisinin doğru olduğunu zanneder. Acaba kaç tane doğru var ki, biz birbirimizle dahi anlaşamıyoruz? Bu da neyi gösteriyor? İngilizce öğreteni ne öz eleştiri yapıyor ne de yeniliklere açık. Evet, kapalıyız. Neden? Çünkü bilgilerimizin yanlış, eksik olduğunu kabul etmek istemiyoruz. Konuşurken, okurken yanlış yaptığımızı kabul etmek istemiyoruz. Hep ben doğruyum, diyoruz ve de yanlış İngilizce öğrettiğimiz çocuklara yazık ediyor, mesleğimize ihanet ediyoruz. Çalışıp, araştırıp bulup doğruyu öğrenmektense çocuğu azarlayıp veya güler yüzle yanlışı kabul etmesini sağlamak daha kolay geliyor.

“işte bunları düzeltmek için çaba harcayacağız. Herkesi yanlıştan alıkoyamasak da doğruyu bulmasını sağladığımız herkes bir kazançtır…”

Acaba dünya üzerindeki ülkeler arasında bir tek biz miyiz bu İngilizceyi öğretemeyen ve de öğrenemeyen? 15 yaşındaki bir İranlı, Iraklı çocuk dahi BBC veya CNN muhabirleriyle sorunsuz bir şekilde kötü telaffuzuyla röportaj yapabiliyorsa, biz İngilizce öğretenlerine sormak lazım. Acaba çocuğa ilkokuldan üniversiteyi bitirene kadar ve hatta özel ders ve kurslarla desteklenen İngilizceyi neden öğretemiyor? Neden konuşturamıyoruz? Cevap çok basit: Konuşturamayız, çünkü dil bilgisi öğretmekten başka bir şey yaptırmıyoruz ki! Öğrendiği dil bilgisi de zaten 2 gün sonra unutuluyor. İşte gerçeğin ta kendisi. Acı ve gerçek!

Anadolu liselerinde, özel liselerde, süper liselerde de değişen bir şey yok. Her şey aynı. Onlar da konuşamıyorlar. Çünkü aynı şekilde öğretiliyorlar. Bilmeyen birisi de sanıyor ki oradan mezunlar çok iyi İngilizce öğrenmişler. Bulun bir Anadolu Lisesi öğrencisi ve sorun lütfen! Aynı mı değil mi? Konuşmasını isteyin, ne yapacak bakalım? Ama Türkiye’de İngilizceyi de gerçekten mükemmel öğreten yerler de yok değil. Mesela yabancı uyruklu liseler, mesela kaliteli üç beş tane özel okul.

Artık limitlerimizi zorlamanın ve neler yapabileceğinizi görmenin zamanı geldi…
Daima ve sadece en iyisi ve sizin için buradayız…

 

Leave a Comment