İNGİLİZCE EĞİTİMİN TÜRKÇE ÜZERİNDEKİ ETKİSİ  

İngilizce Eğitimin Türkçeye Etkisi

1 –   İngilizce Özel ders ( Bireysel – İngilizce Özel ders )
2 –   İngilizce Özel ders – 4 kişilik gruplarla yapılan  İngilizce Özel ders )

Zaman zaman İngilizce Eğitimin Türkçe Üzerindeki Etkisi ve İngilizce dilinin toplum üzerindeki etkileri yada İngilizce   dilinin toplum üzerinde yarattığı bir takım sosyolojik  değişiklikleri yansıtmak açısından İngilizce özel ders eğitiminin yararlarını anlatan bu sayfalarda İngilizce ile ilgili İngilizce Eğitimin Türkçe Üzerindeki Etkisi için diğer kişilerin görüşlerini yansıtan bazı makalelere yer verilir.

Globalleşmenin bir neticesi olarak İngilizce Eğitimin Türkçe Üzerindeki Etkisi başladı çünkü ülkeler arası mesafelerin azalması ve iletişimin kolay bir şekle dönüşmesi  ile dünyanın değişik  yerlerindeki insanlar, belirledikleri hedefler  doğrultusunda daha sık bir araya gelmeye ve iletişim kurmaya başladılar. Zamanımızdan 50-60 yıl önce olsa birbirlerinin varlıklarından haberdar olma ihtimali  bile olmayan bu insanlar, şimdi teknolojinin getirdiklerinden yararlanarak ilişki  kuruyorlar, ticaret yapıyorlar. Birçok ülkenin ekonomisi de, bu ilişkiler üzerine kurulu. Ülkeler gittikçe kabuklarını kırıyor ve kendi kendileriyle yetinmez hale geliyorlar. Artık sadece yönetim ve ekonomiler değil, normal vatandaşlar da çeşitli kitle iletişim araçları aracılığı ile yabancılarla bir araya geliyor ve etkileşimde bulunuyor. Kültürler ve yaşam sitilleri arasındaki farkların giderek azaldığı günümüzde, İngilizce Eğitimin Türkçe Üzerindeki Etkisi ile  gitgide tüm dünyanın paylaşacağı ortak bir kültüre, yaşam şekline doğru sürükleniyoruz. Ama şimdilik İngilizce Eğitimin Türkçe Üzerindeki Etkisi ve İngilizce dilinin tüm dünya insanlarının kullandığı ortak bir “dünya dili ” mevcut değil.

Bazı ülkelerin anadilleri müşterek  olsa da, genelde her ülke değişik bir dil konuşuyor. Bu da doğal olarak dil  sorununa yol açıyor. Ama gelişmiş ülkeler bu durumun farkındalar ve öğrencilere çok erken yaşlardan başlayarak yabancı dil eğitimi veriyorlar. Gelişmekte olan ülkeler ise yabancı dile gereken önemi vermedikleri sürece ilerlemelerinin olası olmadığını biliyorlar ve dil eğitimini sistemlerine kalıcı bir şekilde oturtabilmek için çalışmalar yapıyorlar. Bunlar çok güzel hareketler fakat şu da bir gerçek ki, eğer dikkatli olunmazsa ve eğitim yoluyla gereken tedbirler  alınmazsa öğrenilen ve kullanılan yabancı dil (özellikle anadilden daha popüler bir dilse), çeşitli kelime ve yapılarıyla İngilizce Eğitimin Türkçe Üzerindeki Etkisi ile anadil içerisine sızacak ve değişimler oluşturabilecektir. Dillerin birbirlerinden etkilenmesi kaçınılmaz bir durum; ama yabancı bir dilin, belli bir milli kültürün ürünü olarak ortaya çıkmış anadilin orijinal yapısını bozmasını kabul etmekte de mümkün değildir.

Bu raporda, Türkiye’de İngilizce eğitiminin yeri ve verilen önem tarih içindeki gelişimiyle kısaca incelenmiş, günümüzdeki yapısı ve geliştirilme çalışmaları da örneklerle açıklanmıştır. Ayrıca İngilizcenin Türkçe ile gerçekleştirdiği etkileşim sonucunda İngilizce Eğitimin Türkçe Üzerindeki Etkisi ve Türkçenin durumu ve korunup korunmadığı bu raporun içinde yer almaktadır.

Raporun araştırma bölümünde ise, üniversite öğrencilerine uygulanan bir sormaca vasıtasıyla öğrencilerin dil bilip bilmedikleri ve konu hakkındaki görüşleri öğrenilmeye çalışılmış ve bu şekilde gençlerin dil öğretimine bakış açıları saptanmıştır. Ayrıca onların Türkçe konuşurken yabancı kelimeler kullanıp kullanmadıkları, bu konuya ne kadar özen gösterdikleri ve görüşlerinin ortaya çıkarılması da raporun amaçları arasındadır.

Bu amaçlara ulaşılabilmesi için 12 soruluk bir sormaca hazırlandı ve İstanbul Üniversitesi ’nin farklı fakülte ve bölümlerinden 72 öğrenci üzerinde uygulandı. Alınan

cevapların niteliğine göre yüzde tabloları oluşturularak üniversite gençliğinin İngilizce Eğitimin Türkçe Üzerindeki Etkisi konusuna yaklaşımı, bilgisi ve düşünceleri ölçülerek rapora yansıtıldı.

1 .TÜRKİYE’DE İNGİLİZCE  EĞİTİMİNİN YERİ VE BU DİLİN TÜRKÇE ÜZERİNE OLAN ETKİSİ

1.1 Yabancı Dil Eğitiminin Tarih İçindeki Durumu

Dünya tarihine baktığımızda, özellikle 17. ve 18. yüzyılların öncesinde, milletler arası iletişimin çağımıza göre çok kısıtlı olduğunu ve çok ilkel şekillerde yapıldığını görüyoruz. Genelde imparatorlukların ve krallıkların egemen olduğu bu zamanlarda, şimdiki gibi hızlı ulaşım araçları olmadığı için, en yakın ülkeye gitmek bile haftalar alıyordu. Bu yüzden tarihte yıllarca süren seferler görmekteyiz. O zamanlardaki iletişim , atlı habercilerle sağlanıyordu. Bu haberciler, devletler arasındaki haberleşmeyi sağlar, yazışmaları ulaştırırlardı. Gönderilen bir mektubun bile yerine ulaşması aylar alabildiği için, farklı ülkelerde yaşayan halklar arasında yoğun bir iletişim ve etkileşimden bahsetmek mümkün değildi. Bu nedenle insanlar, diğer milletlerin dillerini öğrenme ihtiyacı duymuyorlardı. Halklar arasındaki mevcut iletişim ise, sadece savaşlar ve işgallerle sınırlı idi.

Ama daha sonraki yıllarda, teknolojinin de ilerlemesi ile yeni ulaşım araçları ve iletişim türleri ortaya çıktı. Özellikle Sanayi Devrimi ile başlayan süreçte, buharlı makinelerin kullanılması ile ulaşım hızlanmaya başladı. Matbaa daki gelişmelerle ise yazılı kaynakların kullanımı yaygınlaştı ve halk arasındaki okuma yazma bilenlerin sayısı arttı. Fakat milletler arasındaki asıl iletişim ve etkileşim sömürgecilik hareketleri ve savaşlar vasıtasıyla ortaya çıkmıştır. Birinci Dünya Savaşı öncesinde, bir çok güçlü ülke, bazı zayıf ülkeleri sömürge haline getirip hammadde ve işgücü sağlamaya başladılar. Bu sırada bu zayıf ülkelere kendi kültürlerini, yaşayış biçimlerini ve dillerini öğrettiler.

Osmanlı Devleti’ne baktığımızda ise kullanılan anadilin Arapça , Farsça ve Türkçe ’nin birleşimi olan Osmanlıca olduğunu görüyoruz. Halkın içinde yabancı dil bilenlerin sayısı çok azdı çünkü halk, yabancılarla sadece ele geçirdikleri topraklarda yaşayan azınlık halk olarak karşılaşıyorlardı. Bu azınlıklar da Osmanlı Devleti serbest bıraktığı için kendi aralarında kendi dillerini, dışarıda ise Osmanlıca konuşuyorlardı. Ayrıca, Osmanlı Devleti’nde dinin de yoğun baskısı sonucu batının teknolojisi ve yaşam tarzından uzak durulduğu için, sisteme oturtulmuş bir yabancı dil eğitiminin varlığından söz etmek imkansızdı.

Ancak Osmanlı’nın duraklama ve gerileme dönemine girmesiyle beraber, her alanda olduğu gibi, yaşam tarzında ve dilde de bazı değişimler meydana gelmeye başladı. Kaybedilen savaşlardan sonra ve batılı ülkelerin Osmanlı üzerindeki etkilerinin devlet yönetiminde olduğu gibi her alanda artmasıyla beraber, yönetimde ve halkın yüksek zümresinde batıya karşı bir yabancı hayranlığı ortaya çıktı. Bir çok aydın insan, yurtdışına giderek bu ülkelerin dillerini öğrendiler. Ayrıca bu ülkeler, özellikle İstanbul’da bir çok yabancı okullar açtılar. Tüm bunların sonucunda, halkın içinde özellikle aydınlar arasında yabancı dil bilenlerin (özellikle Fransızca ) sayısı hızla arttı. Buna ilaveten anadil olan Osmanlıca ’nın da bu diller tarafından etkilendiğini ve bazı kelimelerin ve söyleyiş biçimlerinin değiştiğini görüyoruz.

Günümüze baktığımızda ise, gerek Türkiye’de gerekse dünyanın diğer ülkelerinde durumun geçmişe göre çok daha farklı olduğunu görüyoruz. Artık teknoloji o kadar ileri bir seviyede ki, uçakla bir günde dünyanın öbür ucuna gitmek bile mümkün. Ülkeler arasındaki mesafenin bu kadar kısalması sonucu dünyanın farklı yerlerindeki insanlar da bir o kadar birbirlerine yaklaştılar. Ülkeler arasındaki dış ilişkiler eskiden olduğu gibi sadece politik ve yönetimler düzeyinde değil, halklar düzeyinde de gelişti. Özellikle ticaret alanında yapılan bu gelişmeler sonucunda, eskiden olsa birbirlerinden haberdar bile olma olasılıkları olmayan farklı ülkelerin halkları kültürlerini, yaşayış biçimlerini ve dillerini birbirleriyle paylaştılar. Fakat bu küreselleşme yanında bazı sorunları da beraberinde getirdi. Kuşkusuz bu problemlerin başında insanlar aynı dili konuşmadıkları için ortaya çıkan iletişim eksikliği geliyor. İşte bu problemin tek çözümü de yabancı dil eğitimi ve öğretiminden geçiyor.

1.2 ÜLKEMİZDE YABANCI DİL EĞİTİMİNE VERİLEN ÖNEM VE KONU ÜZERİNE YAPILAN ÇALIŞMALAR

Ülkemizde, artık en az bir yabancı dil bilmenin bir zorunluluk haline geldiğini görüyoruz. Hem devlet, hem de özel sektör alanlarında dış ilişkilerin hızla gelişmekte olduğu ülkemizde, yabancı dil bilmeyenlerin iyi bir iş bulması veya kariyerinde ilerleyebilmesi çok zor. Gazetelerdeki iş ilanlarına baktığımızda bile, aranan özelliklerin en başında yabancı dil bilme zorunluluğunun geldiğini görüyoruz. Ayrıca teknolojinin ülkemize ve dünyaya son hediyesi olan internetin yurt içinde yaygınlaşmasının da yabancı dil üzerinde çok büyük etkisi oldu. Bu iletişim şekli çok hızlı ve ucuz olduğu için ülkemizde hiç yurtdışına çıkmamış olanlar bile, diğer ülkelerde yaşayan internet kullanıcılarına chat ve e-mail gibi yollarla ulaşarak iletişim kurmaya başladılar.

Bu ve bunun gibi gelişmelerin sonucunda da ingilizce bilme ihtiyacı her alanda ve halkın her kesiminde kendini hissettirmeye başladı. Ve özellikle gençlerin ingilizce öğrenme konusunda çok hevesli oldukları görülüyor. Fakat ne yazık ki aynı hevesi halkın orta yaşlı ve orta yaşın üzerinde bulunan kesiminin gösterdiğini söylemek pek de mümkün değil. Yapılan bir anket sonuçlarına göre(1999), gençlerin yabancı dil öğrenmeyi önemsediklerini, 30 yaşın üzerindeki kişilerinse ‘‘Bu yaştan sonra yabancı dil öğrenmek zor olur’’ önyargısıyla hareket ettiklerini ortaya çıkardı. Aynı anket ülkemizdeki yabancı dil öğreniminin, 15-29 yaş grubunda yüzde 28, 20-29 yaş grubunda yüzde 62, 30-39 yaş grubunda yüzde 6, 40-49 yaş grubundaysa yüzde 1 oranında olduğunu gösteriyor. Yapılan bu ankete göre ülkemizde yabancı dil öğrenimi görenlerin yüzde 69′u bir yabancı dili mesleklerinde ilerlemek için öğreniyor. Yüzde 20′si meslek edinmek için, yüzde 18′i okuldaki dersleri, yüzde 8′i de yabancı dili sevdikleri ve gerekli olduğunu düşündükleri için öğreniyor.

Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nde okuyan öğrencilerin üzerinde yapılan bir araştırmaya göre (Ankara, 1992), öğrencilerin %68.3’ünün en az bir yabancı dil bildiği ortaya çıkmış. Yabancı dil bilenlerin %75.6’sı İngilizce , %11.5’i Almanca , %5.1’i Fransızca biliyor. Bu araştırmaya göre öğrencilerin okudukları bölümün yabancı dille ilgisi olmasının, öğrencilerin dil bilme oranını arttırdığı öne sürülmüş.

Tıp Fakültesinde okuyan öğrencilerin yabancı dil eğitimleri

Ülkemizdeki yabancı dil öğrenme talebinin karşılanabilmesi için, devlet okullarında ve özel okullarda uzun süredir zorunlu yabancı dil dersleri veriliyor. Ve bu şekilde öğrencilerin okullardan mezun olduklarında en az bir yabancı dili konuşabilecek düzeyde olmaları hedefleniyor. Fakat bu verilen eğitimin hangi sınıflarda yapılması ve ne kadar sürmesi gerektiği gibi konularda halen kesin çözümlere ulaşılmış değil ve değişik görüşler var. Özellikle eğitim sistemimizin beş yıllık zorunlu ilkokul eğitiminden, sekiz yıl zorunlu eğitim e geçmesiyle beraber bu konudaki görüş ayrılıklarının da fazlalaştığını görmek mümkün.

Sekiz yıllık zorunlu eğitime geçilmesinin ardından hazırlık sınıfı ilkokul 5′ten, lise öncesine kaydırılınca, yabancı dil öğreniminin zorlaştığı uzmanlar tarafından belirtiliyor. Eski sistemde ilkokul 5′inci sınıftan sonra kolej veya Anadolu lisesinde bir yıl hazırlıkla yabancı dil öğretimi veriliyordu. Yeni sistemde, yabancı dil öğrenimi lise öncesinde yoğunlaştırıldı. Ancak, dil bilimciler lise öncesi hazırlık sınıfında verilen yabancı dilin çok yararlı olmayacağını belirtiyorlar. Genel görüş ise şu şekilde: “Çocuk üniversiteye mi hazırlansın, yabancı dil mi öğrensin? Eski sistemde ilkokul sonundaki öğrenci rahatlıkla yabancı dili kavrayıp, öğrenebiliyordu. Ancak, şimdi ergenlik çağında olan lise hazırlık öğrencileri yabancı dili kavramakta zorlanıyorlar.” (1999-İHA).

Bu tartışmaların yanı sıra, yabancı dil eğitimi veren özel okullarda da konu ile ilgili düzenlemelere gidildiği ve bazı taleplerin olduğu görülüyor. Milliyet Gazetesi’ndeki bir haberde (30 Mart 2000) bazı özel okullar tarafından, ilköğretim okullarının hazırlık sınıfından 8′inci sınıfa kadar yabancı dil ders saatinin arttırılması yönünde çalışmalar yapıldığı belirtilirken, 6, 7 ve 8′inci sınıflarda matematik ve fen derslerinin imkanı olan okullarda yabancı dil destekli yapılabileceğine işaret edilmiş. Resim, müzik ve beden eğitimi derslerinin yabancı hocalar tarafından verilmesi yönünde de çalışmalar yapıldığı belirtilirken bu konudaki çalışmaların kısa sürede tamamlanacağı ve yabancı dil eğitimi konusunda önemli adımlar atılacağı vurgulanmış.

Okullarda yapılan çalışmaların dışında, yabancı dil eğitimini okul öncesi dönemden de başlatabilmek için devlet tarafından birçok girişimlerde bulunuluyor. Kesintisiz 8 yıllık temel eğitim reformu kapsamında ilköğretimin 4 ve 5. sınıflarına yabancı dil dersi koyan Milli Eğitim Bakanlığı , yabancı dil eğitimi yaşını daha da düşürerek öğrencilerin çok erken yaşlarda yabancı dille tanışmalarını sağlıyor. Bakanlık, bu nedenle olanağı bulunan okul öncesi eğitim kurumlarına, yabancı dil dersi okutma izni verdi. Konu ile ilgili yapılan açıklama ise şu şekilde:

“Türkiye’nin Avrupa Birliği ’ne aday olması ve eğitime daha erken yaşlarda

başlanmasının yabancı dil öğrenmeyi daha da kolaylaştırdığının belirlenmesi üzerine, yabancı dil eğitiminin erken yaşlarda başlatılması kararlaştırıldı. Bu doğrultuda Talim ve Terbiye Kurulu Başkanlığı , okul öncesi eğitimi ders programlarında yeni bir düzenlemeye giderek, yabancı dil dersi konusunda esneklik getirdi. Karar kapsamında 2000-2001 öğretim yılından itibaren, olanağı bulunan özel ya da resmi okul öncesi eğitim kurumları, yabancı dil dersi okutabilecek. Bakanlık yetkilileri, okul öncesi eğitiminde yabancı dil dersi verilmesi isteğinin ağırlıklı olarak özel kurumlardan geldiğini belirttiler. Yetkililer, yabancı dil eğitimine daha erken yaşlarda başlanmasının, dil öğretiminde daha etkili olduğunu vurguladılar. Yetkililer, uygulamanın birkaç yıl isteğe bağlı yürütüleceğini, okul öncesi yabancı dil ders programının hazırlanması ve öğretmen ihtiyacının karşılanması ile birlikte uygulamanın bütün okul öncesi eğitim kurumlarına yaygınlaştırılacağını bildirdiler.” (Milliyet-13 Mart 2000)

Okullardaki bu çalışmaların yanı sıra, yüksek öğrenimde de bazı projeler var. Radikal Gazetesi’nin konu ile ilgili haberi şu şekilde:

“ANKARA – YÖK , yabancı dil eğitimi konusunda yetersiz kaldıkları için kalite standartlarını tutturamayan devlet üniversitelerinde yaptığı altyapı incelemelerinden sonra, bünyesinde İngilizce hazırlık sınıfı bulunduran fakülteler ağını genişletme kararı aldı. Buna göre, fen-edebiyat fakültelerindeki öğrenciler ‘zorunlu’, ilahiyat fakültelerindeki öğrenciler ‘isteğe bağlı’ İngilizce hazırlık sınıflarına devam edecek. İngilizce bilgilerindeki yetersizlik yüzünden üniversite mezuniyetinden sonra yeni arayışlara giren öğrencilerin sorunlarını, Avrupa standartlarında hazırlanmış ders programlarına sahip hazırlık sınıfları çözecek. YÖK, İngilizce bilgisinin her alandaki öğrenci için şart olduğu görüşünden hareketle önümüzdeki yıldan itibaren üniversiteye başlayacak öğrencilerin önce İngilizce hazırlık sınıflarına kayıt yaptırmasını şart koşacak. Öğrenciler, ancak bu sınıflarda başarılı olduktan sonra üniversitede tercih ettikleri programları tamamlayabilecek.

İngilizce hazırlık sınıflarında eğitim, yabancı dil öğretmenliği konusunda yurtdışında eğitim görmüş öğretmenler tarafından verilecek. Yabancı öğretim üyelerinin de konuk olarak katılacağı derslerde İngilizce’nin günlük hayattaki kullanımının yanı sıra akademik alandaki kullanımı da öğrencilere anlatılacak. Derslerde öğrencilerin konuşma ve yazılı pratiklerinin geliştirilmesine de önem verilecek.” (Radikal, 13 Ağustos 1999)

Ülkemizde yabancı dil eğitimi alanında yürütülen bu çalışmaların yanı sıra, okul dışında da çeşitli konferanslarla ve toplantılarla ülkemizde yabancı dilin yeri, geleceği ve önemi gibi konular inceleniyor. Bu toplantılarda alınan kararlar doğrultusunda mevcut eğitim sisteminin geliştirilmesi yönünde adımlar atılıyor ve mevcut problemler için çözüm önerileri getiriliyor.

Ülkemizde yabancı dil eğitimine yönelik talep yüksek olduğu için ve sadece öğrencilerin değil, okul hayatlarını bitirmiş kişilerin de yabancı dil öğrenebilmesi için bir çok özel kurs ve dershane var. Bu kurumlar ücret karşılığında başvuranlara yabancı dil eğitimi veriyorlar. Bu kursların bir kısmı öğrencilere, bir kısmı da çalışanlara yönelik. Buna göre kullandıkları metotlar da farklı (örneğin vakti sınırlı olanlar için yoğunlaştırılmış kurslar ve gece kursları da var.) Ayrıca bu kurumlar arasında belirli bir alana veya meslek grubuna eğitim verenler de var. (örneğin; doktorlar için, avukatlar için İngilizce …)

Tüm bunlar gösteriyor ki, ülkemizde yabancı dile verilen önem gün geçtikçe artıyor ve yabancı dil bilenlerin ve öğrenmeye başlayanların sayıları da buna bağlı olarak artmakta.

Bunlar ülkemiz açısından çok umut verici gelişmeler ve umarım bir gün ülkemizde gencinden yaşlısına kadar “Herkes en az bir yabancı dil biliyor.” diyebiliriz.

1.3 İNGİLİZCE  DİLİNİN  TÜRKÇE ÜZERİNE OLAN ETKİSİ

Görüldüğü gibi, yabancı dilin Türkiye ve dünyadaki önemi çok büyük. Her geçen gün yabancı dil eğitimi veren kurumların sayısı artmakta ve eğitiminin geliştirilmesi ve kolaylaştırılması için birçok çalışmalar yapılmaktadır. Bunlar gerçekten çok iyi ve umut verici gelişmeler. Fakat bu noktada bir problem ortaya çıkıyor: “Acaba biz yabancı dil öğrenirken anadilimiz Türkçe ’yi koruyabiliyor muyuz?”

Ömer Demircan ’ın da belirttiği gibi, ülkemizde ne yazık ki bu konuya özen gösterilmiyor: “Uluslar arasında ilişkiler başlayınca ortak bir iletişim diline gerek duyulmuş, böylece yabancı dil öğrenimi başlamıştır. Eğitim ve öğretimin niteliğini yanlızca yönetimin ihtiyaçlarının belirlediği dönemlerde, bu öğrenim dar kapsamlı tutulmuş, ama yabancı bir dille eğitim-öğretim zamanla kurumsallaşmıştır. Türkler açısından çok uzun süren bu dönemde anadil Türkçe gereğince işlenememiş, yabancı dile bağımlılık giderek artmıştır. Geçilen türlü evrelerden sonra bugün artık yabancı dil öğretimi çekici bir iş ve karlı bir yatırım alanı olmuştur.” ( “Türkiye’de Yabancı Dil”, 1988)

Gerçektende günlük konuştuğumuz dile baktığımızda görüyoruz ki, farkında olmadan bir çok dilimize ait olmayan kelimeler kullanmaktayız. Kullanırken bunların bazılarını değiştiriyoruz, bazılarını ise değiştirme-uyarlama gereği bile duymadan olduğu gibi kullanıyoruz. Bu durum sonucunda da anadilimizin yapısı bozulmakta ve orijinalliğini kaybetmektedir. Türk Dil Kurumu başkanı Prof. Dr. Ahmet M. Ercilasun, bu durumu şu şekilde açıklamaktadır:

“Başlangıçta Atatürk de dilimizi, bütün yabancı kökenli kelimelerden arındırmak istemişti. Birkaç yıl bu yolu denedi. Ancak kısa zamanda bunun çıkmaz bir yol olduğunu fark ederek 1935 yılında, dilimize yüzlerce yıldan beri yerleşmiş olan kelimeleri atmaktan vazgeçti. Bunun yerine bilim terimlerinin Türkçeleştirilmesine hız verdi. Atatürk’ün ölümünden sonra ise ne yazık ki bu çalışmalar amacına ulaşamadı ve türetilen kelimelerin çoğu sözlüklerde kaldı. Gençler çok defa yeni kelimeyi öğrenmediği gibi eski kelimeyi de öğrenemedi. Bazen de birkaç eski kelime için bir tek yeni kelime kazandı. Böylece yeni nesillerin söz varlığı zenginleşeceğine yoksullaştı. Kelime sayısının sınırlılığına eğitimdeki aksaklıklar da eklenince genç nesiller meramlarını doğru dürüst ifade edemez oldular; yazarken ve konuşurken doğru cümle kuramaz hâle geldiler.” İşte bu durumun düzeltilebilmesi ve dilimizin bu kelimelerden korunabilmesi için Türk Dil Kurumu tarafından “Yabancı Kelimelere Karşılık Bulma Komisyonu” kurulmuştur:

“Türk Dil Kurumu tarafından yürütülen bilimsel çalışmalar yanında kamuoyu oluşturmak için de konferanslar, açık oturumlar, Türkçe ve edebiyat öğretmenleriyle görüşmeler düzenlenmekte; basın yayın organlarına görüş bildirilmekte; aylık Türk Dili dergisindeki yazılarla konuyu canlı tutmaya çalışılmaktadır. Ancak dilimize son zamanlarda hızla girmekte olan yabancı kelimelere karşı sadece bu faaliyetleri yapmak yetersiz kalmaktadır. Bu kelimelere karşı somut tekliflerle kamuoyunun önüne çıkmak gerekir. İşte bunu düşünen Türk Dil Kurumu bir Yabancı Kelimelere Karşılık Bulma Komisyonu oluşturmuştur. Komisyon, hazırlıklarını tamamladıktan sonra 18 Kasım 1993 tarihinde ilk toplantısını yaparak çalışmaya başlamış ve 1994 Şubatından başlayarak bugüne kadar hiç aksatmaksızın her ay 15-20 kelimenin karşılığını kamuoyuna duyurmuştur. Yabancı kelimeler, anlamları, karşılıkları ve örnek cümleler içinde kullanılışları, her ay Kurumumuzun yayın organı olan Türk Dili dergisinde yayımlanmıştır. Basın yayın organlarımız ise açıklama ve örnekleri çoğunlukla almamışlar, sadece kelimeleri ve karşılıklarını liste hâlinde vermişlerdir. İlk listeden bu yana iki yıllık zaman geçmiş ve bugüne kadar 568 kelimeye karşılık teklif edilmiştir. Henüz yaygın bir şekilde kullanılmaya başlanmasa bile bu kelimeler geniş bir kesimin ilgisini çekmekte ve aranmaktadır. Onları gazete ve dergi köşelerinden kurtarmak, aranınca bulunacak toplu bir yayın hâline getirmek bir ihtiyaç olarak kendini gösterdi.”

Bir kelimenin içinde kullanıldığı dile ait olmadığının ölçüsü, köken değil kullanımdır. İşte bu anlayışla yüzlerce yıl önce Çin, Soğdak, Fars, Arap, Rum, İtalyan, Rus ve Balkan dillerinden dilimize girmiş bulunan ve bugün de canlı olarak kullanılan inci, mantı, kent, kamu, duvar, pencere, kitap, şart, hayat, sınır, temel, pide, iskele, masa, portakal, vişne, çete gibi kelimeleri, kökenleri ne olursa olsun bizim malımız sayarız. Onları hem yazılarımızda hem de yeni kavramlara karşılık ararken kullanırız. Son iki yüz yılda dilimize batıdan girmiş elektrik, atom, demokrasi gibi kelimeler de böyledir. Dilimizin kurallarına aykırı olarak türetilmiş kelimeler bile, eğer halkın diline iyice yerleşmişse, kavram kargaşasına yol açmıyor ve birkaç ayrı kavram yerine kullanılmıyorsa artık dilimizin malı olmuşlardır. Kural, önem, bağımsızlık, bilinç gibi kelimeler böyledir. Tabiî bu, yanlış türetmeyi hoş karşılamak ve bunun devam etmesini istemek anlamını taşımaz. Bu sadece halkın malı olmuş kelimeler, dilin de malıdır anlayışının tabiî bir sonucudur. Tabiî yazarların ve dili kullananların kelime seçimi kendi tercihlerine kalmıştır. Seçtikleri kelimelerden ötürü insanların kınanması doğru değildir.

Bu noktada açıklamak gerekir ki, Türk Dil Kurumu dilimizde eskiden beri kullanılmakta olan kelimelere değil; son yıllarda Türkçe ’ye girmekte olan kelimelere karşılık aramaktadır. Bunların büyük bir kısmı son birkaç yıldır basın yayın organlarımızda kullanılıyor. Hatta 15-20 yıldan beri kullanılanlar var. Ancak bunların hiçbiri, en ücra köyümüzdeki halk kitlelerine kadar yayılmamıştır ve kültürümüzün malı olmamıştır. Özellikle televizyonlarda, iş yerlerinin tabelâlarında kullanılan bazı yabancı kelimeler birdenbire yaygınlık kazanıyor; gazetelerimiz ve şehirlerdeki insanlarımız tarafından sıkça kullanılıyor. Son yılların ürünü olan bu kelimeler, henüz dilimize tam olarak yerleşmiş ve kültürümüze mal olmuş sayılmazlar.

Bir başka değişle buradaki amaç dili yoksullaştırmak değil, zenginleştirmektir. Dilimizin malı olmuş yabancı kelimelere bunun için dokunulmamaktadır. Ancak bir istilâ hâlinde ve bazen kendi kural ve imlâlarıyla Türkçe ’ye girmekte olan yeni kelimelerin dilimizi mutlaka zenginleştireceğini ileri süremeyiz. Bu tür kelimelerin belli bir ölçüyü aşması, dilin önünü tıkamakta ve kendi imkânlarıyla gelişmesini önlemektedir. Osmanlı Türkçe’si döneminde bunun acı tecrübesini yaşanmıştır. Bugün o dönemi eleştiriyoruz. Aynı hatayı tekrarlamamalı; o gün de, bugün de daha çok aydın dilinde görünen özentinin önüne geçmeliyiz. Ancak hiç kimseyi dilinin veya kaleminin ucuna gelivermiş kelimeyi kullanmaktan alıkoyamayız. Herkes meramını en güzel ve güçlü şekilde anlatacak kelimeyi kullanır. Biz insanlarımızın önüne, dilimizin imkânlarından yararlanarak millî ve yerli seçenekler de koyuyoruz. Dildeki ince anlam farklarını, çalarları (nüansları) ortadan kaldıracak bir tutumu asla benimsemiyoruz.

Bu kelimelerin hepsi, dilimizde karşılıkları olmayan, yepyeni kavramları anlatmıyor. Birçoğunun dilimizde zaten karşılığı var veya önceden bir karşılık bulunmuş. Antre-giriş; argüman-delil, kanıt; baz-temel, taban; branş-dal, şube, kol; departman-bölüm; kaos-kargaşa; korner vuruşu-köşe vuruşu; kriter-ölçüt, kıstas; oportünist-fırsatçı; prodüksiyon-yapım; sezon-mevsim; star-yıldız; şov-gösteri gibi. İnsanlarımız, Türkçe ’de karşılıkları olan yabancı kelimeleri de maalesef kullanıyorlar. Hatta bazen onların Türkçe’de bir karşılığı olabileceği dahi aklımıza gelmiyor.

Diller arasında bir etkileşim olması inkar edilemez.. Bütün dillerde alıntı kelimeler olduğu gibi bizim dilimizde de olacaktır. Ancak bu gerçeklik, dilimizin kapılarını yabancı etkilere sonuna kadar açmak ve yabancılaşmaya karşı tedbir almamak anlamına gelmez. Etkilenmenin bugün olduğu gibi çok ileri derecelere varması; dilimizin kendi kaynaklarından kendi kurallarıyla gelişmesi imkânını ortadan kaldırabileceği gibi milletimizin kendine güvenini de sarsabilir. Nitekim 17. ve 18. yüzyıllarda böyle bir dönem yaşanmıştır. Birçok yazar ve şairimiz, dilimizde ay, güneş, yıldız, gece, gündüz, göz, yanak, dudak gibi güzel Türkçe kelimeler varken bunların mâh, kamer; hurşîd, şems; sitâre, necm; şeb, leyl; rûz, nehâr; çeşm, ayn; ruh, izâr; leb, şefe gibi Farsça ve Arapçalarını kullanmışlardır. Yalnız bunları kullanmakla da kalmamışlar mâh-ı nev (yeni ay), encüm (yıldızlar), çeşm-i siyah (kara göz), nûrü’l-ayn (göz ışığı), gül-izâr (gül yanaklı), şeker-leb (şeker dudaklı) gibi Farsça ve Arapça kurallara göre yapılmış türev ve birleşiklerini de kullanmışlardır. Böylece dilimizin kendi yapısı içinde gelişmesini önlemişlerdir. Bugün giren kelimeler de tek başlarına girmekle kalmıyorlar; by-pass, check-up gibi kalıp hâlinde girenler; flower center, trade center, hipermarket, mega-show, Hotel Bonjour şeklinde tamlama olarak girenler de var. Artık “Otomobil in, at hırsızlığı out” gibi yarı Türkçe, yarı İngilizce cümleler; “distribütör tarafından düzenlenen test drive ve piknik” gibi tuhaf ifadelerle her gün karşılaşır olduk. Eğer buna razıysak dilimizi yabancı etkilere sonuna kadar açabiliriz.

İçinde bulunduğumuz bu durumdan kurtulmanın yolu önce eğitimden geçer. Çocuklarımıza ve gençlerimize dilimizin zenginlik ve güzelliğini okul öğretecektir. Çocuklarımız ancak okulda okuma alışkanlığı kazanacaklar, edebî eserlerin tadına varmayı ancak okulda öğreneceklerdir. Konunun, okulun sınırlarını aşan ve bütün toplumu ilgilendiren boyutları olduğu muhakkaktır. Kamuoyunun bu konuda belli bir dikkat ve şuur seviyesine ulaşması şarttır. Hatta eğitim düzeninin, ana dilini en iyi verecek şekilde belirlenmesi dahi kamuoyunun bilinçlenmesine bağlıdır. İnsanlarımızın, hiç değilse çocuklarına İngilizce öğretme arzusu ölçüsünde bir duyarlığa sahip olmaları, eğitimde ana dilin istenilen seviyede ele alınmasını sağlayabilir. Kısacası burada önemli olan, yabancı dil eğitimine hak ettiği değer ve önemi vermek, ama bu sırada anadili de mümkün olduğu kadar korumaktır.

2. ARAŞTIRMA

2.1 ARAŞTIRMANIN KONUSU

Ülkemizde her geçen gün yabancı dile karşı talep artmakta ve buna bağlı olarak da yeni eğitim kurumları açılmaktadır. Bu araştırma, üniversite gençliğinin yabancı dil eğitimine nasıl baktığını, hangi amaçla ve nasıl öğrendiğini ve ülkenin gelişimi için yararlı bulup bulmadığını konu alır. Ayrıca, yabancı dilin Türkçe üzerindeki etkisi ve kültür düzeyi yüksek bir topluluk olarak üniversitelilerin anadillerini korumaya özen gösterip göstermedikleri de araştırmanın konusu dahilindedir.

2.2 ARAŞTIRMANIN AMACI

Yapılan araştırmanın birinci amacı, İstanbul Üniversitesi öğrencilerinin yabancı dile bakış açılarını, öğrenme nedenlerini, gereken önemi verip vermediklerini ve Türkiye’nin gelişimine katkısı hakkındaki düşüncelerini belirlemektir. Araştırmanın sonucunda, gençliğin Türkiye’deki mevcut dil eğitimini yeterli ve faydalı bulup bulmadığı ortaya çıkacaktır. Araştırmanın ikinci amacı ise, üniversitelilerin yabancı dil öğrenirken anadilleri olan Türkçe ’yi ne derecede koruduklarının saptanmasıdır. İşte bu hedefler doğrultusunda İstanbul Üniversitesi ’nin farklı fakülte ve bölümlerinde öğrenim gören 72 öğrenciye 12 soru yöneltildi. Bu sorularla öğrencilerin yabancı dil bilme oranları, içinde bulundukları sosyal yapı ve buna bağlı olarak onları dil öğrenmeye iten nedenler, dili ne amaçla kullandıkları, en çok hangi dilleri öğrenmek istedikleri, bildikleri dilleri nasıl ve nerede öğrendikleri gibi özellikleri ölçüldü. Ayrıca günlük kullandıkları dilde yabancı kelimeler kullanıp kullanmadıkları sorularak anadillerini kullanırken gösterdikleri özen saptanmaya çalışıldı. Sormaca türünde yapılan araştırmanın üzerinde uygulandığı erek kitle çoğunlukla üçüncü ve dördüncü sınıf öğrencilerinden oluştu. Yaşları 21-24 arasında değişen bu öğrencilere soruların sorulması için meşgul olmadıkları ve rahat cevaplayabilecekleri anlar beklendi ve sorular genellikle üniversite kantininde yöneltildi. Yöneltilen sorular ise onların içerisinde bulundukları sosyal durum ve kültür düzeyleri göz önüne alınarak hazırlandı. Sorular şu şekildeydi:

1- Bölümünüz?

2- Yabancı dil biliyor musunuz? Biliyorsanız hangi diller?

3- Bildiğiniz yabancı dil(ler)i nerede ve nasıl öğrendiniz?

4- Yeni bir yabancı dil öğrenmeyi düşünüyor musunuz? Neden?

5- En çok hangi dili öğrenmek istiyorsunuz? Neden?

6- Sizce uluslar arası bağlamda Türkiye’nin içinde bulunduğu durum nedir?

7- Yabancı dil eğitiminin bu duruma etkisi var mı? Varsa ne yönde?

8- Türkiye’de yabancı eğitiminin sizce durumu nedir?

9- Yabancı dil bilmenin hayatı kolaylaştıracağına inanıyor musunuz? Neden?

10- Konuşurken yabancı kelimeler kullanıyor musunuz?

11- Türkçe ’nin diğer dillerden etkilendiğini düşünüyor musunuz?

12- Varsa bu etkilenme sizce hangi yönde?

2.3 SONUÇLAR

Alınan cevaplara bakıldığında görülüyor ki, 72 öğrenciden 44’ü en az bir yabancı dil

biliyor. TABLO 1 üzerinde bunu yüzdeleri ile birlikte görmek mümkün:

Tablo 1:Yabancı Dil Bilen Öğrenci Sayısı

Yabancı Dil Bilenler Yabancı Dil Bilmeyenler

44 öğrenci: %61

Sonucu grafik olarak gösterirsek; 28 öğrenci: %39

Grafik 2: Üniversite öğrencilerinin yabancı dil bilgileri

Yabancı dil bilen 44 kişinin 24’ü sadece İngilizce , 8’i sadece Almanca ,

10 kişi hem İngilizce hem Almanca, 1 kişi İtalyanca ve 1 kişi de Fransızca biliyor.

Bu 44 kişinin 32’si bildikleri dilleri lisede, 11’i Türkiye’deki yabancı dil kurslarında

ve özel derslerle, 1 kişi ise yurtdışında öğrenmiş;

Tablo 2: Öğrencilerin Bildikleri Yabancı Diller

Yalnız İngilizce Yalnız Almanca İngilizce Ve Almanca Fransızca İtalyanca

24 öğr.; %55 8 öğr.; %18 10 öğr.; %23 1öğr.; %2 1 öğr.; %2

Soru sorulan öğrencilerin büyük bir çoğunluğu (57 kişi), ileride yabancı dil öğrenmeyi

düşündüklerini veya şu anda zaten öğrenmekte olduklarını belirttiler. 15 kişi ise bundan

sonra yabancı dil öğrenmeyi düşünmediğini söyledi. Yalnız bu noktada belirtmek gerekir ki,

yabancı dil öğrenmeyi düşünmeyen öğrencilerin tümü en az bir yabancı dil biliyor.

Tablo 3: Öğrencilerin İleride Yabancı Dil Öğrenme Arzuları

Yabancı Dil Öğrenmeyi Düşünüyorum Yabancı Dil Öğrenmeyi Düşünmüyorum

57 öğrenci; %79 15 öğrenci; %21

Öğrencilerin yabancı dil öğrenme nedenlerinin başında ise iş başvurularında mutlaka

istenmesi (26 öğrenci). Eğitim amaçlı öğrenenlerin sayısı ise 19. 12 öğrenci ise kendileri

istedikleri için öğreniyorlar.

Tablo 4: Öğrencilerin Yabancı Dil Öğrenme Nedenleri

İş Amaçlı Eğitim Amaçlı Kendileri İstediği İçin

26 öğrenci; %46 19 öğrenci; %33 12 öğrenci; %21

Öğrencilerin en çok öğrenmek istedikleri dillerin başında İngilizce geliyor (29 öğrenci). 21 öğrenci

Almanca , 5 öğrenci Fransızca ve iki öğrenci de Rusça öğrenmek istediklerini belirttiler. En çok istenilen

dil olarak İngilizce’yi seçme nedenlerini, en geçerli ve en çok kullanılan yabancı dil olmasına ve iş

başvurularında mutlaka istenmesine bağladılar.

Tablo 5: Öğrencilerin En çok Öğrenmek İstedikleri Diller

İngilizce Almanca Fransızca Rusça

29 öğrenci; %50 21 öğrenci; %37 5 öğrenci; %9 2 öğrenci; %4

Bu diller grafik üzerinde şu şekilde sıralanmaktadırlar:

1: İngilizce

2: Almanca

3: Fransızca

4: Rusça

Uluslar arası bağlamda Türkiye’nin durumu sorulduğunda, 72 öğrencinin

42’si durumun hiç de iç açıcı olmadığını belirtti. Buna neden olarak yönetimin

başarısızlığını ve toplumun tembelliğini ve bilgisizliğini işaret ettiler. 18 öğrenci ise

durumun çok iyi olmamasına rağmen iyiye gittiğini ve ümitli olduklarını söylediler.

9 öğrenci yorum yapmazken, 3 öğrenci Türkiye’nin dış ilişkilerinden ve yapılan

çalışmalardan memnun.

Tablo 6: Öğrencilerin Türkiye’nin Uluslar arası Konumu Hakkındaki Görüşleri

Durum İç açıcı Değil Daha İyi Olacak Gayet İyi Yorum Yok

42 öğrenci; %58 18 öğrenci; %25 3 öğrenci; %4 9 öğrenci; %13

Yabancı dil eğitiminin bu konu üzerindeki etkisi sorusuna, öğrencilerin büyük

çoğunluğu olumlu cevap verdiler. Genel ifade şu şekilde idi: “Eğer bir ülkede

yaşayan insanların yabancı dil eğitim ve bilgi seviyeleri arttırılırsa, o ülkenin

dış ilişkileri de güçlenir ve başarılı olur.” (67 öğrenci). 5 öğrenci ise dil

eğitiminin dış ilişkilere yansımayacağını düşünüyor.

Tablo 7: Yabancı Dil Eğitiminin Uluslar arası Konuma Etkisi

Yabancı Dil Eğitimi Uluslarası Konumu Olumlu Yönde Etkiler Yabancı Dil Eğitimi İle Uluslar arası Konum Arasında Bir İlişki Yoktur

67 öğrenci; %92.5 5 öğrenci; %7.5

“Türkiye’de yabancı dil öğretiminin sizce durumu nedir?” sorusuna ise

72 öğrenciden 46’sı olumlu cevap verdi: “Mevcut yabancı dil eğitimi başarılı

ve çağa uygun.” Öğrencilerin 23’ü daha kat edilmesi gereken çok yol

olduğu görüşündeler. 3 öğrenci ise yorum yapmadı.

Tablo 8: Türkiye’de Yabancı Dil Eğitiminin Durumu

Eğitim Başarılı Başarılı Fakat Gelişmeye İhtiyaç var Yorum Yok

46 öğrenci; %64 23 öğrenci; %32 3 öğrenci; %4

Yabancı dil bilmenin hayatı kolaylaştırdığıyla ilgili soruya ise tüm öğrenciler

(72 öğrenci) olumlu yanıt verdiler. Öğrencilerin konuşurken yabancı kelimeler

kullanıp kullanmadığıyla ilgili soruya ise 38 öğrenci “Bazen farkında olmadan

kullanıyorum.” yanıtını verdi. 27 öğrenci kesinlikle kullanmadığını ve özen

gösterdiğini söylerken, 7 öğrenci de bazı kelimeleri isteyerek kullandığını söyledi.

Tablo 9: Öğrencilerin Yabancı Kelime Kullanımları

Farkında Olmadan Kullanıyorum Asla Kullanmıyorum Bazı Kelimeleri Kullanıyorum

38 öğrenci; %52 27 öğrenci; %38 7 öğrenci; %10

Öğrencilerin büyük bir kısmı (59 kişi), Türkçe ’nin diğer dillerden yoğun olarak

etkilendiğini ve bu etkinin olumsuz olduğunu düşünüyor. 13 kişi ise bu etkiyi kabul

etmesine rağmen bir olumsuzluk olarak görmüyor.

Tablo 10: Yabancı Dillerin Türkçe Üzerinde Olan Etkisi

Etkileşim Var Ve Olumsuz Yönde Etkileşim Var Ama Olumsuz Değil

59 öğrenci; %82 13 öğrenci, %18


a 5203. DEĞERLENDİRME VE YORUMLAR

Verilen cevaplara bakıldığında, öğrencilerin %61’inin en az bir yabancı dil bildiğini

görüyoruz. Eğer ki erek kitlenin üniversite öğrencileri olduğu göz önüne alınırsa, bu oran

biraz düşük görülebilir. Bunu sormacayı uyguladığım öğrenci sayısının azlığına bağlıyorum (72)

ve inanıyorum ki gerçek oran bunun daha da üzerindedir. Bu noktada dikkat çekilmesi gereken bir

diğer nokta ise, öğrencilerin okudukları bölüm ile yabancı dil bilmeleri arasındaki bağlantıdır.

Sormacanın uygulandığı 39 iletişim ve iktisat fakültesi öğrencisi arasında 28’i yabancı dil biliyorken,

28 hukuk fakültesi öğrencisi arasında yabancı dil bilenlerin sayısı sadece 7. Bu da bize öğrencilerin

okudukları bölümle yabancı dil bilmeleri arasında bir ilişki olduğunu kanıtlıyor. Bu noktada derslerin

içeriklerinin ve yabancı dille olan ilişkilerinin de önem kazandığını düşünüyorum.

Öğrenciler arasında en çok bilinen dil %65’lik bir oranla İngilizce . Bunun nedeni ise İngilizce’nin

dünya üzerinde ve ülkemizde en çok kullanılan ve en geçerli yabancı dil olmasıdır. Reklamlarda, dükkan

isimlerinde, iş başvurularında ve hayatımızın her alanında İngilizce ile sık sık karşılaşıyoruz. İngilizce’yi

takip eden Almanca da İngilizce kadar olmasa da %37’lik bir orana sahip ve ülkemizde İngilizce’den sonra

en geçerli yabancı dil. Yalnız bu noktada, Almanca’nın ülkemizde bu kadar yayılmasında Almanya’ya

çalışmak için giden ve daha sonra geri dönen vatandaşlarımızın da büyük payı olduğu bir gerçek. En çok

öğrenilmek istenen dillere baktığımızda da yine aynı sebeplerden ötürü İngilizce ve Almanca ile

karşılaşıyoruz.Aktiviteye katılan öğrencilerin %79’u yakın bir tarihte yabancı dil öğrenmek istediğini veya şu anda

öğrendiğini belirtmiş. Geri kalan %21’lik kesim ise zaten en az bir dil biliyor. Bu sonuç gerçekten çok iyi bir

sonuç ve gösteriyor ki, üniversiteli gençlerimiz yabancı dilin önemini çok iyi kavramışlar ve öğrenmek için çaba

gösteriyorlar.

Yabancı dil öğrenme veya öğrenmek isteme nedenlerine baktığımızda, en önemli öğrenme amacının iş

bulabilmek olduğu görülüyor. Yabancı dil bilmenin iş hayatında büyük kolaylıklar sağlayacağı ve seçilme nedeni

olduğu bir gerçek. Ama ben sadece bu nedenle yabancı dil öğrenilmeye çalışılmasının pek de doğru olmadığını

düşünüyorum Çünkü yabancı dil sadece iş açısından değil, çağın beraberinde getirdiği en önemli gereksinimlerden

biri olarak ortaya çıkıyor ve hayatımızın her alanını etkiliyor.

Öğrencilere Türkiye’nin uluslar arası konumu hakkındaki soru sorulduğunda gerek siyasi görüşleri,

gerekse içinden geldikleri toplum veya özel durumları dolayısıyla farklı cevaplar verdiklerini görüyoruz. Ama

verilen cevapların büyük çoğunluğu kötü yönde. Bu noktada öğrencilerin bu kadar karamsar olmamaları,

ümitli olmaları gerektiği kanaatindeyim. Yabancı dil eğitiminin bu konu üzerine olan etkisi sorulduğunda

öğrencilerin büyük bir çoğunluğu çok olumlu bir etki olduğu konusunda hemfikirler. Gerçekten de halkın yabacı

dil bilgisi fazlalaştıkça zaman içinde dışarıyla olan münasebetlerinin de artması kaçınılmaz bu da dış ilişkiler için

olumlu bir olay.

Öğrencilerin yabancı dil eğitimi konusundaki görüşleri ise genelde olumlu yönde ve yeterli buluyorlar.

Ama Türk eğitim sisteminin her alanında olduğu gibi bu alanda da ne yazık ki ezber hakim. Dil eğitiminin daha

kalıcı ve faydalı olabilmesi için bu ezber sisteminden kurtulması şarttır.

Öğrencilerin Türkçe ’nin yabancı diller tarafından etkilenmesi ve konuşurken yabancı kelimelerin kullanılması

sorularına verdikleri cevaplardan anlaşılıyor ki, anadillerini korumak konusunda gereken özeni pek göstermiyorlar.

Yabancı dil öğrenmek gerçekten çok güzel bir şey; fakat bizim ülkemizde olduğu gibi hiç yabancı dil bilmeyenlerin

sadece ilgi çekmek veya bilgili görünmek için Türkçe’yi yabancı kelimeler kullanarak katlettiği düşünülürse, bu

konuda önlem alınmaması ve dikkat edilmemesi durumunda bir süre sonra dilimizin bir daha onarılamayacak

şekilde orijinalliğini kaybedip bozulacağı açıktır. Bu nedenle anadilimizin korunmasına büyük özen gösterilmesi

gerektiğini düşünüyorum.

4. ÖNERİ VE ÇÖZÜMLER

Yabancı dil eğitimi, ülkemizde üzerine düşülmesi gereken en önemli konulardan biri. Eğer ilerleyerek

gelişmiş bir ülkeye sahip olmak istiyorsak, bunu kendimizi bireysel olarak geliştirerek yapmamız mümkün değildir.

Toplum olarak gelişip ilerlemek gereklidir. Bu noktada yine herkes öncelikle kendinden sorumludur ama önemli

olan bu zihniyetin toplumumuza yerleştirilebilmesidir.

Aynı şekilde anadilimiz Türkçe ’nin de dış etkilere karşı korunması gerekmektedir. Biz bu anlamda yabancı

dil öğrenmeli ve konuşmalıyız. Ama dilimizi korumak için onu asla Türkçe ile karıştırmamamız gerekmektedir. Eğer

bu zihniyete sahip olabilirsek hem yabancı dil öğrenebiliriz, hem de milli değerlerimize sahip çıkarak dilimizi koruyabiliriz.

 

Leave a Comment